Yaşanan gelişmelere baktığımızda hükümetin Suriye ve Irak politikaları doğrusu bizi şaşırtıyor. Bölgede yürüttüğümüz politikalar ülkenin geleceği konusunda oldukça yüksek sayıda içinde siyasetçi, akademisyen ve ekonomistlerin olduğu bir topluluğu rahatsız eder mahiyette. Bunun nedeni hükümet ile siyasi görüş farklılığından ziyade izlenen bölge siyasetinin rizikoları. Eğer bir sıkıntı durumu hasıl olursa hükümetin devletin ve ülke geleceğinin düşeceği zor durum endişe sebebi görülüyor.
Uzun zamandan beri (2003) ABD ile bölge siyasetinde stratejik ortaklık düzeyinde bir ilişki devam etti/ediyor. Burada amaçlanan karşılıklı çıkar ilişkileri içinde bir ortaklıktı. Beklenen; ülkenin içeride ve bölgedeki hassasiyetlerine dikkat edilip buna göre hareket edilmesi idi. Çünkü hem Türkiye hem de bölge İslam inancına sahip Müslüman bir bölge olması ve Türkiye’nin geçmişten gelen çok kuvvetli bağları söz konusu idi. Bir hata ülkemizin binlerce yıllık ilişkilerine zarar verebilirdi. Bu ilişkide etkin taraf ABD, edilgen taraf TÜRKİYE idi. Hatta hükümetin tüm komşularımızla sıfır sorun çıkışı ilişkilerimizin hem yönetimler hem de halklar bazında kuvvetlenmesine sebep olacağı için takdirle karşılandı.
Fakat Abd’nin Irak’ı işgal etmek için başlattığı süreç bir anda her şeyi değiştirdi. Güya Abd, Türkiye’nin bölgede model ülke olabileceğine ve burada Abd ile beraber kendi çıkarlarını gözeterek hareket edebileceğine yöneticileri inandırmıştı. Hem Türkiye ekonomik olarak desteklenecek hem de Türkiye’nin tarihten gelen çıkarları ve beklentileri göz ardı edilmeyecekti. Ülkenin yöneticileri gösterilen bu fotoğrafa inanmış ve gerekli her türlü hazırlıklar başlamıştı. Ta’ki 1 mart tezkeresine kadar. Zamanın başbakanı Erdoğan grup toplantılarında bu tezkerenin önemini anlatırken bakanlarıda gelecek ekonomik yardıma bel bağlamış ve “eğer tezkere geçmezse memura maaş veremeyiz” diyebilecek kadar ileri gitmişlerdi.
Gösterilen fotoğrafa inanmayan başta cennet mekan Pro.Dr.Necmettin ERBAKAN olmak üzere Milli Görüş cephesi harekete geçmiş Akp'nin içindeki milli ve manevi duyguları körelmemiş ülkesini seven herkes karşı duruş sergilemiş ve tezkere reddedilmişti. Sonrasında başlayan süreç komşuları ile sıfır sorun diye yola çıkan Türkiye’nin sorunsuz komşusu kalmamış ve bölgede otoritesine ve ciddiyetine zarar vermişti.
Etkin taraf Abd olduğu için patronda oydu. Türkiye’yi idare edenlere olan güveni sarsıldığı için yeni bir oyun tezgahladı. Ve adına’da model ortaklık dedi. 2009 yılından beri uygulanan bu yeni modeli kısaca incelerken aslında Abd’nin o günden bu güne ne kadar istikrarlı olduğuna da şahit olacağız.
Stratejik ortaklıkta iki ülke arasındaki ilişkiler devletler, hükümetler ve ordular arasında ekonomik-güvenlik eksenli bir rota izliyordu. Bunu yeterli görmeyen Abd yeni ihdas ettiği ve 2009 da devreye soktuğu model ortaklık projesini eski başkan Obama'nın dış politika danışmanı Zbigniew Brezezinski'den dinleyelim.
“ Uygulayacağımız model; ülkelerde, halklarla doğrudan temas kurarak onları etkilemeyi politika olarak benimsemiştir. Eskiden silah gücümüzü kullanırdık. Bu değişim için kolaylık sağlayabilir fakat çok maliyetli. Bu yüzden çoğu yerde halklarla temasımızı genişletip, geliştirip onları heyecanlandırmayı ve bunu sempatik yeni yüzümüzle ve yeni demokratik anlayışımızla yapmayı planlıyoruz”.
Obama ise daha açık bir ifade ile “ ülkemizden gönderdiğimiz bir mesajın yalnızca hükümetlere değil, o ülkede yaşayan insanlara ve toplumlara ulaştığından nasıl emin olacağız”.
Brezezinski ve Obama'nın ifadeleri çok açık bir biçimde ortaya koyuyor ki Abd stratejik ortağı Türkiye’yi bölgede Truva atı gibi kullanmak isterken aynı zamanda model ortaklık statüsüne ikna etmiş ve bunu kabul ettirmiştir. Bunu açık bir biçimde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın Antalya'da yapılan G-20 zirvesindeki şu açıklamasında görebiliyoruz. “ Koalisyon güçleri noktasında bundan sonraki süreçte atacağımız adımları değerlendirme fırsatı bulduk. Model ortaklar olarak, stratejik ortaklar olarak bundan sonraki süreçte de dayanışmamızı dünya barışına katkıda bulunmak için kararlılıkla devam ettireceğiz”.
Abd'nin Türkiye'ye biçtiği ve İslam ülkelerine pazarlamaya çalıştığı model laik, seküler, demokratif, batılı değerleri benimsemiş ve batı ile bütünleşmiş, İslami değerleri hayatından dışlayan ve kendisinin tarif ettiği ve dayattığı bir İslam anlayışıdır. “Bu iman ile küfür arası bir yoldur” (Nisa 150-151) bunu bir mü'minin kabul etmesi mümkün değildir.
İşte tam burada Abd model ortaklık stratejisi ile Irak, Suriye ve Türkiye'de aynen söylediği gibi mesajını halklara ulaştırmak adına ne kadar terör yapılanması varsa hepsi ile işbirliğine gitmiş ve bu ilişki güçlenerek devam etmektedir.
Abd, Suriye ve Irak'ta Pkk,Pyd,Ypg, Daeş ve Esed ile birlikte hareket etmekte,Pyd' yi stratejik ve model ortak olarak kabul etmekte ve ona ekonomik ve askeri yardımı Türkiye’nin ve dünyanın gözünün içine bakarak yapmaktadır. Aynı Abd model ortaklık kapsamında Türkiye'de de farklı STK ve Cemaatleri Taksim darbe sürecinde kullanmıştır. Anlaşılacağı gibi model ortaklık Abd'ye toplumların dizaynında imkânlar ve müdahale hakkı veriyor.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Abd'nin pkk, ypg ve pyd konusundaki duruşuna tepki göstermesi belki de bir isyanın başlangıcıdır ama onlar neyi nasıl planladılarsa aynısını uyguluyorlar.